Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
blank
İsmail Şefik AYDIN

ÖNCE BATI’YI İYİ TANIMALIYIZ!

“Çıkış Yolu Var” başlıklı dört yazımızda, Batı’nın vesayeti sebebiyle içine sürüklendiğimiz bu kaostan kurtulmamızın mümkün olduğu fakat önce kendi tarihimizin ve Batı emperyalizminin tarihinin iyi bilinmesinin gerekli olduğu üzerinde durmuştuk. Vahşi Batı’yı tanımadan, Batı’daki demokrasi ve özgürlüklere bakarak, Batı’daki gibi bir demokrasiyi bir an evvel Osmanlı Devleti’nde de hayata geçirmekten başka bir şey düşünemeyen aydın zihniyeti Tevfik Fikret’e “Vatanım ruy-i zemin, milletim nev-i beşer!”, yani ‘vatanım bütün dünya, milletim bütün insanlık’  mısralarını yazdıracaktır. Ne yazık ki, Atatürk’ten sonra, Cumhuriyet aydınları da bu kozmopolit, hayalperest zihniyetin esiri olacaktır. Hâlbuki, sömüreceği ülkelerin aydınlarına bu kozmopolit zihniyeti aşılayan Batı, bırakınız milliyetçiliği; ırkçıdır!

Soyut bir demokrasi aşkının esiri olan aydınlarımız, arabayı atların önüne koyduklarının hâlâ daha farkında değiller. Batı’daki gibi bir demokrasiye kavuşabilmemiz için önce güçlü bir Millî Devletimizin ve Millî Ekonomimizin olması gerektiğini bir türlü kavrayamıyorlar. Yakın tarihimiz, halkın meselelerinden uzak, bir aydın fantezisinden başka bir şey olmayan ‘Hürriyet ve Demokrasi Mücadelelerinin’ ibretlik hikâyeleri ile doludur. Bu şuûrsuz mücadele bize önce Balkanları sonra da koca bir imparatorluğu kaybettirdi. Anlaşılan o ki, şimdi de,  sıra Cumhuriyetimizdedir!
Bu devletin yaşamasını istiyorsak, kendi tarihimizi ve emperyalizmin tarihini çok iyi bilmek zorunda olduğumuzu artık anlamalı ve dünyaya Batılıların değer yargılarıyla bakmaktan kurtulmalıyız.
 Aydınlarımız 1789 Devrimi’ni yapan Fransa’ya hayrandır. Bu hayranlık, Fransa’nın cinayetlerini görmezden gelmelerine de sebep olmuştur. Cezayir halkının 1945 yılında başlattığı Millî Kurtuluş Savaşı sırasında 1.5 milyon Cezayirli hayatlarını kaybetmişti. Bu savaşta biz de, emperyalist Fransa’dan yana tavır koymuştuk!
Fransız filimlerinde, Fransızların Cezayir’de kurdukları lejyon birlikleri, gerçekler çarpıtılarak  hep, ‘KAH-RAMAN’; Araplar ise ‘BARBAR’ olarak gösterilmiştir! Tıpkı, Holywood filimlerinde, Amerika’nın mazlûm yerli halkının ‘VAHŞİ’; istilâcı ve kan dökücü beyazların ise ‘MAĞDUR’ gösterilmeleri gibi! 1950’lerde, Turhan Seyfioğlu gibi çok ünlü bir sinema sanatçımızın, bir Fransız lejyonunda gönüllü olarak savaştığını da hatırlıyoruz! Batı hayranlığı bize neler yaptırmadı ki!  Fransa’da, sözde İslâmcıların gerçekleştirdikleri terör eylemlerine gösterdiğimiz tepkilerde de bu oryantalist bakışın etkilerini görmek mümkündür.  Paris’teki, yüz binlerce insanın katıldığı terörü telin mitingine paralel olarak İstanbul’da da bir yürüyüş düzenlendi!  33 silâhsız Mehmetçik Bingöl’de PKK tarafından hunharca katledildiğinde böyle bir terörü telin  yürüyüşü yapıldığını hatırlayan var mı? Ne yazık ki, günlük hayatımızdan başka, düşünce ve ruh dünyamız da, Batı’nın tam bir kontrolü altındadır!
Gerekçesi ne olursa olsun, terör mutlaka lânetlenmelidir. Fakat ne var ki, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Libya’da ve diğer Müslüman ülkelerde meydana gelen,  yüz binlerce günahsız insanın ölümüne sebep olan terör hadiseleri dünyada olduğu gibi ülkemizde de suskunlukla karşılanmıştır. Peki, neden? Batılıların canı daha mı değerli? Ayrıca, burada durup, ‘Müslüman ülkelerde patlayan bombaların sorumluları kim?’ diye sormamız gerekiyor. Bu sözde İslâmcı  terör, Afganistan’ın 1979’daki işgalinden sonra ortaya çıkmadı mı? Taliban’ı ve el Kaide’yi kimler yarattı? IŞİD kimin ürünü? Batı Emperyalizmine her zaman  bir düşman  gerekiyor; o düşman dün komünizmdi bugün İslâm’dır! Bush’un, 11 Eylül hadisesinden sonra “Bu bir Haçlı Seferidir” sözlerini hatırlatırız!
Peki, biz ne yapmalıyız? Önce, Batı’nın emperyalist yüzünü iyi tanımalı ve Batı’nın oynadığı  bu kirli oyunu artık anlamalıyız. İkincisi, bu terör örgütlerinin İslâm’la, İslâm ahlâkıyla hiçbir ilgileri olmadığını, ayrıca bu tür  eylemlerle, özünde,  emperyalist sisteme hizmet edildiğini;  İslâm’ın barış dini  olduğunu önce biz Müslümanlar idrâk etmeliyiz. Çünkü bu terör eylemleri, Müslüman ülkelerin aydınları arasında bile İslâm’ın sorgulanmasına sebep olmaktadır. Bunun da Batı emperyalizminin arzuladığı bir durum olduğu muhakkaktır. Bu bakımdan, öncelikle bu ülkenin millî hassasiyeti henüz kaybolmamış aydınlarının, düzgün bir Kur’ân meâli okuyarak Kur’ân’ın gerçek mesajı hakkında bilgi sahibi olmalarının önemi meydandadır. Müslüman ülkelerin bugünkü durumu, Kur’ân’ın gerçek mesajının idrâk edilememiş olduğunu göstermektedir. Fransa’daki bu terör hadisesinin  sorumluları için Türkiye’de gıyabî cenaze namazı kılınması da bunun bir başka hazin göstergesidir. Eğer dinimiz, siyasî ve ticarî rant peşinde koşan siyasetçilerin ve Dünyalık Peşindeki Cemaat Grupları’nın elinde oyuncak olmuşsa, bunda, dinimize kayıtsız aydınlarımızın günahı büyüktür.
Bir önceki yazımızda, Cumhurbaşkanımızın Rusya’ya yaklaşmasının  ve Putin’den, Şangay Beşlisi için destek istemesinin üzerinde de durmuştuk. Batı’ya şantaj mı yapılıyor; yoksa gerçekten, Batı hayranı aydınlarımızın çok korktuğu bir ‘EKSEN KAYMASI’ mı yaşıyoruz? Eğer gerçekten bir Eksen Kayması ise söz konusu olan (ki, bu çok iddialı bir durumdur), bize göre, bunun desteklenmesi gerekir. İktidarın, Suriye ve Irak konusundaki siyasetini; PKK’ya verdiği tavizleri, üstü örtülen yolsuzluklarını, hukuksuzluklarını, Türklüğe ve Türk Kimliği’ne düşmanca tavrını hep eleştirdik fakat Rusya ve Şangay Beşlisi konusundaki adımları ve Batı’nın İran’a uyguladığı ambargoya rağmen, İran’la ticaretimizin arttırılması konusundaki girişimleri önemli bulduğumuzu da ifade etmeliyiz.
Enteresan olan şey, bu son gelişmeler karşısında, Ana Muhalefet CHP’nin ve Batı hayranı aydınlarımızın sergilediği tavırdır. ‘Şangay Beşlisinin demokrasi dışı bir alan olduğunu savunan’ CHP Genel Başkanı, “Demokrasi Batı’da, bizim Doğu’da ne işimiz  var” açıklamasını  yapıyor!  ‘Atatürk’ün kurduğu partisiyiz’ diyenler, Atatürk’ün Avrasya siyasetini sürdüreceklerine, Batı’nın vesayetini; yani 70 yıllık bu zilletin sürmesini  savunuyorlar; Atatürk’ten hiç hazzetmediği bilinen bir zihniyet ise, Atatürk’ün Avrasya siyaseti doğrultusunda adımlar atıyor!
Diğer taraftan Rusya, İran ve Şangay Beşlisi’ne katılma konusunda  daha başka adımlar atılırsa, bunun sonucu olarak, bu iktidarın en büyük ayıplarından biri olan Suriye siyasetinin de bir revizyona tabi tutulması gündeme gelebilir. Suriye ile ilişkilerimizin yeniden güçlenmesi PKK ve Batılı ‘dostlarımız’ tarafından hiç hoş karşılanmayacaktır. Türkiye Doğu’ya yaklaştıkça, Doğu ile  işbirliğini güçlendirdikçe, PKK’nın güç kaybedeceği de muhakkaktır.
 ‘Demokrasi Batı’da, bizim yönümüz Batı diyenler’ acaba PKK’nın bize Batı’ya bağımlılığımızın bir ‘bonusu’ olduğunun farkında değiller mi?
Bu yeni DOĞU SİYASETİ, Batı’ya şantaj  amaçlı bile olsa, kamuoyunun gündemine gelmesi ve tartışılması bakımından önemlidir. Çünkü, Batı’nın vesayetini ancak Doğu ile kuracağımız karşılıklı çıkara dayalı ilişkilerle kırabiliriz ve ancak bu şekilde, sözü dinlenen, itibarlı bir bölge gücü olabiliriz. Rahmetli Menderes samimî  olarak, Rusya ile ticarî ilişkileri geliştirerek bunu başarmak istemişti fakat Batılı ‘dostlarımız’ buna izin vermediler! Menderes’i kim astırdı zannediyorsunuz?

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

12345678